26 Mart 2016 Cumartesi

 

                                                Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite (DEHA)

"Kaç yaşına geldi hala söz kesmemeyi öğrenemedi." Uzun süre yerinde oturamıyor".Uygun olmayan
ortamlarda değişik sesler çıkarıyor."Yorulmak bilmiyor."Bunlar çocuğu hiperaktivite(aşırı hareketli olma) olan ailelerden duyulan sözlerdir.
Çocukluk döneminde yaygın olan bir nörodavranışsal bozukluktur ve erkek çocuklarında kızlara oranla daha yaygındır. Neden nörodavranışsaldır? Genetik faktörlerin etkisi var ve beyindeki limbik sistemin çalışmasındaki bozukluktan kaynaklanıyor.
Beynideki limbik sistem konsantre olma, plan yapma, davranışın kontrol edilmesi ve motivasyon süreçlerinden sorumludur.
Aşırı hareketlilik ve dikkat eksikliği dışındaki belirtileri; unutkanlık, tepkilerin kontrolsüzlüğü, ani ve dürtüsel tepkiler, kolayca başka şeylere saplanmadır. Bazı çocuklarda dikkat eksikliği ön plandadır bazılarında hiperaktivite bazende ikisi birden baskın olabilir.

Dikkat eksikliği
Çocuğun daha az eğlenceli bulduğu bir konudaki işini bitirmeden bırakması, dikkatini belli bir için dahi olsa o zihinsel uğraşta tutamaması ve görevini bitirmeden erken ayrılmak istemesi olarak tanımlanır. Ya dikkat süresi kısa olur yada dikkatin kalitesi yetersizdir. Eğer çocuğunuzda dikkat eksikliği olduğunu düşünüyorsanız şu belirtilere bakmalısın:
-Unutkanlık
-Belli sıra içinde takip edilmesi gereken yönergelere uymada güçlük çekmek
-İlginin sıklıkla başka yöne kayması
-Başlanan işi bitirememe
-Karşıdaki kişi konuşurken ilgi göstermiyor gibi gözükmek
Bir çocukta hiperaktivite yada dikkat eksikliği var diyebilmemiz için 7 yaşından önce başlamış olması ve birçok ortamda bu belirtileri gözlemleyebiliyor olmamız gerekir. Ayrıca çocuğun günlük yaşamını yada okul başarısını etkileyecek şiddette ve en az 6 ay bu belirtilerin gözlemlenebiliyor olması gereklidir.


Dikkat eksikliği olan bir çocuk derse başlamada güçlük çeker, derste dalar, tahtadakileri defterine geçirmede güçlük çeker.Zaten bu bozukluk okulun ilk yıllarında fark edilir.DEHA bozukluğu olan çocukların öğretmenleri çocuğun derslerde çok daldın, çevresiyle çok ilgilendiğini, kendisini hiç dinlemediğinden şikayet eder ailelerine. Çocuğun potansiyelini gerçekleştirebilmesi ve eğitim hayatında başarılı olabilmesi için tedavi edilmesi gerekir.
Bu çocukların dikkatlerinin dış uyaranlara kolayca kayabilmesi sebebiyle, genelde bizim fark edemediğimiz ayrıntıları fark etmede başarılılardır.



Hiperaktivite
Sürekli hareket halinde olma, sakin durmayı gerektiren yada oturularak yapılacak aktivitelere katılmada zorluk çekmektir.Hiperaktivtesi olan çocuk çok fazla ve gürültülü konuşur, sürekli bir şeylerle hareket haline meşgul olmak ister, diğerlerinin konuşmaları ve olayları yarıda keser. Tabiki hiperaktivite sadece aşırı hareketlilik ve enerjik olma durumu değildir. Aynı zamanda karmaşık ve amaçsız hareketliliktir.

Fakat DEHA bozukluğu olan çocuklar çok eğlenceli, ilgi çeken, renkli ve canlı şeylerin olduğu durumlarda örneğin televizyon, bilgisayar oyunları.. gibi aktiviteler karşısında saatlerce oturabilirler. Peki hem böyle olup hemde nasıl hiperaktif ve dikkat eksikliğine sahip olabiliyorlar? Çünkü oyunlarda ve televizyon karşısında pasif durumdalar. Bu aktiviteler hiperaktiflik tanısı koymada ölçüt değil. Bu yüzden ebeveynler " televizyon karşısında saatlerce oturabiliyor, ders başında on dakika durmuyor" diye yakınabilirler.


 Ergenlikte hiperaktivitenin çocukluğa göre daha düzenlenmiş olduğu görülür genelde. Hiperaktivite ergenlikte aşırı kıpırtılı olma, yaşıtlarına göre daha çok hareketliliğe dönüşür. Tersi durum ise "hipoaktivitedir."Aşırı ağır hareket etme durumudur.

DEHA'nın  bir sebebi dürtüselliktir. Yani sonunu düşünmeden eyleme geçme isteği, isteklerini erteleyememesidir. Eğer davranışınızı düşünmeden yapıyor ve erteleyemiyorsanız sizde dürtüsel davranıyorsunuz demektir. Dürtüsel davranış sergileyen çocuk kurallara uymada zorluk çeker buna bağlı olarak sıkça kazaya uğraması olasıdır. Hepimizin kafasında olan, söz dinlemeyen sürekli kafasını gözünü yaran o çocuk bu çocuktur. Dürtüsel davranan çocuklar yetişkinlerle ilişkilerinde sosyal sınırlarını bilmezler ve diğer çocuklarla ilişkilerinde de zorluk yaşar ve genelde grup dışı kalırlar. Ani öfkelenir ve macerayı severler. Bazı çocuklar bu davranışları istemeden dürtüsellik etkisinde yaptıkları için sıklıkla davranışın ardından üzüntü ve pişmanlık yaşarlar.

Yiyeceklerin DEHA'ya etkisi
Bilinmektedir ki aşırı şeker tüketimi çocuklarda davranış bozukluğuna yol açma ihtimalini yükseltir.(Nasıl ki sigara kullanmak kanser riskini arttırıyor, aşırı şeker tüketimi de çocuklarda bu riski arttırır.) Et, balık, yumurta, süt ürünleri dengelemede önemlidir. Cips, puding, asitli içecekler, katkı maddesi içerene
boyalı tüm gıdalar çocuğu bu bozukluğa götürür.
Peki neden? 
Çünkü bu besinler insülini ve buna bağlı olarak adrenalini arttırdığı için bu tür gıdaların tüketimi sınırlı olmalıdır.

Tedavisi
İlaç kullanımı bir yoldur ama bu konuda farklı fikirler mevcut olmakla birlikte ilaç kullanımı yaygındır. Çoğu zaman olumlu yönde etki edebilir. Fakat bu durum bağımlılık haline gelebilirse bırakıldığında etkisi geçebilir.İlaç kesin çözüm değil çünkü ilacın olumlu sonuç vermesinde etkili olan faktörler vardır. Örneğin bireysel farklılıklar burada önemli, ayrıca erken okul yıllarında fark edilip edilmediği, ailenin bilinci, genetik faktörler, kişinin mizacı..ilacın etkili olup olmayacağında önemlidir.
En sağlıklı ve en kesin yol olan terapi yönteminde bireyin durumunu fark etmesi ve kendi kendine hakim olması ve kendine yön verebilmeyi sağlayabilmesi hedeflenir. Terapide çocuklarda iç kontrolünü geliştirmek,kendisine uygun çalışma yöntemini bulmak, görsel işitsel dikkat gibi yetersizliklerini düzeltecek oyunlar oynatmak en kesin ve en sağlıklı yöntemdir.

21 Mart 2016 Pazartesi

                     

                                    Genç Yetişkinlik 

Genç yetişkin, ergenlik ve çocukluk bağlarından kurtulmuş, kendi değer yargılarını geliştiren, ileriye yönelik kararlarını alan, hayatını planlayabilen ve belli bir olgunluk düzeyine ulaşmış bireylerdir. Bu dönem ergenlikten yetişkinliğe geçişte ilk aşama olduğundan birey için hayatının dönüm noktalarından biridir.


Yetişkinlik belli bir olgunluğa ulaşmış insandır dedik. Ama yetişkinliğin tanımı hukuka, ruhbilimine, toplumsal konulara göre değişik tanımlanır, farklı kriterler göz önünde bulundurulur.

Peki neden yetişkinlik değil "genç yetişkinlik"  kavramını kullanıyoruz?
Çünkü yetişkin kimse zihinsel ve bedensel gelişimini tamamlamış, psikolojik olgunluk evresine erişmiş, artık ekonomik bağımsızlığını kazanmış, toplumun ondan beklediği sorumlulukları üstlenmiş ve yerine getirmiş kimsedir. Genç yetişkinden bunların hepsini beklemeyiz.

Genelde yetişkinlik kavramı 3 döneme ayrılıyor. Genç yetişkinlik 20-30 yaş aralığı, orta yetişkinlik 40lar 50ler, ve yaşlılık65 yaş ve üzeri.
Yinede yetişkinliği yaş bağlamında kesin çizgilerle ayırmak zordur. Çünkü biliyoruz ki bu biyolojik yaşımızla yaptığımız bir ayrım. Birde bireylerin sosyal ve psikolojik yaşları var. 
Düşünün, hayatınızda karşılaştığınız sorunlara karşı ne kadar direnç sahibisiniz. Sizin depresyona girme sıklığınız, hayatınızdaki kayıplara ne kadar uyum sağladığınız, yılmazlık düzeyiniz... bunlar sizin psikolojik yaşınızı gösterir. Sosyal yaşınızda toplumsal rollerle ilgilidir.Örneğin 15 yaşında anne olmuş bir kızın sosyal yaşıyla 30 yaşında anne olmuş birinin sosyal yaşı aynıdır bu bağlamda.



Kendinizi yetişkin olarak görüyor  musunuz? Peki yetişkin olduğunuzu ne zaman anladınız?
Yetişkinliğe geçiş sürecinin önemli bir boyutu yüksek öğretime geçiştir.Genelde toplumda yetişkinlik; eğitim hayatını bitirmiş, çalışmaya başlamış, ekonomik özgürlüğünü eline almış, evlenmiş olarak tanımlanır.
Ergenlikteki zihinsel, duygusal, fiziksel, sosyal gelişimlerimiz bir bakıma yetişkinlik dönemimize hazırlıktır.Ancak kişi ergenlikten çıkıp direk yetişkinliğe girmiyor.

Günümüzde gençlerin biyolojik olarak yeterli olgunluğa ulaşmasına rağmen, kendilerini yetişkin olarak görememelerinin sebebi nedir?Biz biliyoruz ki ergenliğin son zamanları ile yetişkinlikte bağımsızlığın kazanılması arasındaki süre uzamaktadır. Lise diplomasının zorunlu olması, üniversite eğitiminin iş garantisi olmaktan çıkması... gençlerin karşılaştığı sorunlar artıyor ve bağımsızlığını kazanamayan genç bireyler bu sorunları çözmeden kendisini yetişkin olarak göremiyor. Bu dönem insanların kendisini "genç erkek" "genç kadın" olarak gördükleri bir dönemdir. Ama yetişkin erkek yetişkin kadın değil.

Genç yetişkin bu dönemde ergenliğe göre kendisinin, çevresinin ve çevrede kendisinin konumunun, gelecekteki yerinin daha çok farkında ama toplumun normatif kurallarına(evlenme, anababa olma, uzun süreli bir işe girme..) tam anlamıyla ulaşmış değil.




"Olgunluk" toplumda yetişkinliğin önemli bir kriteridir.Olgunluk;Bireyin yaşamında karşılaştığı zorluklara ve yaşamın gerekliliklerine başarılı bir şekilde uyum sağlayabilmesi, başa çıkabilmesidir. Ve bunun için sürekli değişim gösterebilmesidir.Bu durum orta yetişkinlik ve yaşlılıkta iyice pişer.

Genç yetişkinlikte Fiziksel Gelişimimiz: Büyük oranda tamamlanmıştır. Güç, kuvvet, koordinasyon, tepki verme, cinsel aktivite maksimum düzeyde çalışr. Hem fiziki hem zihinsel aktivitelerimiz kapasitemizin en zirvesindedir.Zihinsel faaliyetlerden kastım soyut düşünme, felsefi ve dini öğretileri anlayabilme, sorgulayabilme..
Genç yetişkinlikte psikolojik bozukluklar: Yaygın olan duygu durum bozukluğu ve anksiyetedir.

Bu dönemde birey belli bir düzeyde duygusal, fiziksel, zihinsel yada tutumları düzeyinde bağımsızlık kazanmış olur. Ve bireyin bağımsızlık kazanması, aileden kopma ve ilerde sağlıklı bir ilişki kurabilmesi için önemlidir.
Hayatınızın genç yetişkinlik dönemindeyseniz;
-Bu evrede hayatın anlamını düşünür
-Siyasetteki, sosyal kurumlardaki,, anababanızın davranışlarındaki mantıki kusurları görebilir
-Kendi ahlaki değerler sisteminizi, yada dünya görüşünüzü anlatabilirsiniz
-Mesleğinizde ihtiyaç duyacağınız metot ve bilgileri öğrenme kapasitesine sahipsinizdir 




Ergenlikten çıkıldı ve genç yetişkinlik evrenizde psikolojik sağlığınız için 3 önemli husus mevcut.1)bağımsızlık, en belirgin psikolojik özelliktir.Bu özelliğin kazanılması, üniversiteye gitmek, işe başlamak, askere alınmak, evlenmek, ayrı bir yuva kurmak... gibi aileden uzaklaşmakla mümkün olur.2)kişilik,olgun bir birey olan genç yetişkin artık ortamdan ortama değişmeyen, sabit, hayat felsefesine göre bir kimlik oluşturmuştur.3)yakın ilişkinler, bu dönemde arkadaşlık "benimle birlikte olan, beni dinleyen, paylaşıcak şeylerimizin olduğuna inandığım, birlikte üzülüp birlikte mutlu olduğum" dediğimiz kişilerden oluşur.

Bağlanma korkusu bu dönemde en sık yaşanılan duygudur.Kişilerin otuz yaşından sonra evleneceğim, henüz erken, .. gibi sözler bağlanma korkusunu gizlemeye çalışma olarak ortaya çıkar.Ve genç yetişkinler için 5 temel özellik sıralanır:
1)Aşk ve iş konularında kimlik arayışı içindedirler
2)kararsız olmak
3)özedönüklük
4)birey, yaşamını değiştirme fırsatlarını yakalayabildikleri olasılıklar olarak dönemi görürler
 5)kararsız duygular içindedirler.


13 Mart 2016 Pazar



                                                                      Narsisizm

  Narsisizm adını yunan mitolojisinde suya yansıyan görüntüsüne aşık olan Narkissos'dan alır. Hikayesi söyle; Irmaklar tanrısının oğlu narkissos, çok
 yakışıklı ama aşktan anlamaz bir delikanlıdır. Su perisi 

 yakışıklıya aşık olmuştur fakat karşılık bulamamıştır hatta narkissos su perisiyle dalga geçmiştir.
Peri tanrılardan bunun cezası olmasını 
ister ve birgün su kıyısına gelen narkissos, su içmek için eğil-            
diğinde suda kendi aksini görür ve kendine aşık olur.
Suda kendine bakar, baktıkça erir, eridikçe bakar.
Öldüğü yerde vücudu nergis çiçeğine dönüşür.Narsisizm hastalığı adı burdan gelir.






Narsisizm, kişinin kendine aşık olması, kendine aşırı olumlu yükleme ve aşırı sevgisidir.Aynı zamanda bir kişilik bozukluğu olan narsisizim de kişi kendisini diğerlerinden üstün görür, sürekli ilgi odağı olmalıdır ve çevresinden övgü duymak ister.Diğerleri bana hizmet etsin, benim yüceltilmem gerek, bana tabi olacaklar.. gibi düşünceleri vardır. Büyüklük ve üstünlük düşüncesi olduğu için sıradan bir insan olmaktanda korkarlar.




Narsisizmi kendine aşık olma, kendini olduğundan
büyük görme, diğerlerinin kendisi için varolduğunu düşünme
 olarak açıkladık ama kişilik bozukluğu olarak bakarsak da 
kişide cinsel hazzın kendi vücuduna dönmüş olması ve belir-
gin bir cinsel sapkınlık olarakta tanımlanır.


 Bir narsist genelde narsist olduğunun farkında değildir ve zaten bunu kabul etmez. Kendisine yönelik hiç bir eleştiriyi kabul etmediği için mi narsist yoksa narsist olduğu için mi hiç bir eleştiriyi kabul etmiyor bilinmez.Aslında temelde özgüven eksikliklerinin olması da eleştiri ve değerlendirme kaldıramamalarına neden olur.
Narsizim kişinin yaşamını devam ettirebilmesi ve psikolojisi için belli ölçüde gereklidir. Ama başkalarını kendisine hizmet edecek kişiler olarak görmesi narsisizme kayar. Benmerkezciliğin hastalık boyutudur.Dış dünya= eşittir ben olmadığı için kişi dış dünyayı algılayamaz.Başkalarının düşüncesi onun için sadece kendi amaçlarına hizmet ediyorsa vardır. Narsistler övgüyle beslendikleri için çevresindekiler onu övdüğü sürece vardır.Amaçları için kullanıp atabilirler.

Peki narsistlerin özellikleri nelerdir?
-Empati yapamazlar.Karşıdakinin fikrine önem vermez.
-Sürekli ilgi odağı olmayı ve pohpohlanmayı beklerler.
-Genelde çocukluğunda ya çok şımartılmış yada ezilmişlerdir.
-Çevresinde duymak istediklerini söyleyen birileri yoksa yada başkası ön plandaysa çok saldırgan, kırıcı, aşağılayıcı ve iğneleyici konuşurlar.
-Hedefine ulaşmak için insanları kullanmaktan çekinmezler. Ne de olsa en üstün ve değerli odur.Diğerleri onun için yok muydu zaten.
-Tahmin edeceğiniz üzere kendilerini geliştirmeye kapalıdırlar.
-Siz sorununuzdan bahsettiğinizde yine konuyu kendilerine getirirler. Kendi sorunlarının dünyanın en büyük sorunu olduğunu düşünürler.
-Eşsizlik yanılgısı yüksektir. Bu önemli. (Eşsizlik yanılgısı; bir kişi çok pozitif bir şey yapmışsa ve yaptığının eşsiz olduğunu, çok az insan tarafından yapılabileceğini düşünmesidir)



Bu durum roma sezarları, mısır firavunları ve diktatörlerde çok görülür. En büyük korkuları güçlerini kaybetmeleri, ölüm ve herkesin kendisine düşman olmasıdır. Bu yüzden diktatörler daha yıkıcı daha yalnız daha korkak olabilirler.Narsisizm kişilik envanterinden birkaç örnek: hangisine yakın hissediyorsunuz?

1)Bazen bir şeyleri halletmem başkalarına bağlıdır.
   Bir şeyleri halletmek için nadiren başkalarına ihtiyaç duyarım.
2)Biri bana iltifat ettiğimde utanırım.
   İyi biri olduğumu biliyorum çünkü herkes bunu söylüyor.
3)Dünyayı yönetme düşüncesi beni korkutuyor.
   Dünyayı ben yönetseydim daha güzel bir yer olurdu.
4)Kalabalıkla uyum içinde olmayı severim.
   Dikkatin içinde olmaktan hoşlanırım.
5)Çoğu insandan daha iyi yada daha kötü değilim.
   Özel biri olduğumu düşünüyorum.



Günümüzdeki selfi çılgınlığında narsist eğilimler olduğu tartışılıyor.Bir nevi akıllı telefonlarla birlikte "narsisizm çağında" yaşıyoruz.Günümüzde narsist davranışları besleyen diğer bir faktör medya etkisi."Biz buna değeriz" "Siz en özelsiniz" "Siz hep daha iyisine layıksınız" giyinme programları...bunlara maruz kaldıkça deformasyon neticesinde hep daha iyi daha, farklı eşsiz olma arayışındayız. O reaility yarışmalarında bile kimse kimseyi dinlemiyor. En çok kendilerini beğeniyorlar.Mükemmel narsist davranış örnekleri görüyoruz.













                                                Narsisizmin Benlik Değeriyle İlişkisi

Önce benlik değerini açıklayalım. Benlik değerinde; sahip olduğumuz özellikleri değerlendiriyoruz.Yani kendi özelliklerimizi etiketliyoruz. Örneğin ben iyi biriyim, aptal görünüyorum, akıllıyım...Benlik değeri psikolojik sağlık açısından istenilen bir şey.Peki aşırı olumlu benlik değeri kişinin sağlığını olumuz yöne götürür mü?
Aşırı benlik değeri gelişimin yolunu kapatır ve narsizme götürür. Aşırı benlik değerine sahip oldukları için narsistler eleştiriyi kabul etmezler.


Kültürel açıdan yaklaşırsak, benlik değerinin kökeni; bireyci kültürlerde bireyin kendi başarısından ve kendi özelliklerinden gelir. Ama toplulukçu kültürlerde kişinin benlik değeri toplumda kurduğu ilişkilerden kaynaklıdır.Aşırı benlik değeri de narsisizme götürdüğüne göre bireyci kültürlerde narsist eğilimli insanlara rastlama olasılığımız artar  diyebiliriz.

 Biz zaten birazda davranışlarımızdan yola çıkarak benliğimizi buluyoruz. Kendimize yüklediğimiz değer bizim kişiliğimizi oluşturur.Aşırı yüklemede bir kişilik bozukluğu olan narsist kişilik özelliğine kayabilir.Yani yüksek benlik değeri ile narsisizm kol koladır. 








                                 
                                                          Adalet İlke ve Türleri

Adalet yasallık ve ahlak. Düşündüğümüzde bu 3 terminoloji birbirine çok yakın gibi geliyor. Ama adalet bakanlığı yerine yasallık bakanlığı diyemiyoruz. Yada ahlak değerleri yerine adalet değerleri karşılamıyor.

Peki yasallık her zaman adil midir? Yada mahkemelerden çıkan sonuç hep ahlaki midir?
Yasallık anayasa ve kanunlarla ilgilidir. Yapılan eylemde yasalara göre neyin iyi neyin kötü neyin yapılıp neyin yapılamayacağı yazar.O konuda yasal düzenleme yoksa suçta yoktur. Çoğu zaman yasallık ve adalet genel olarak örtüşse de yasal olan adil olacak diye bir kural yok. 



Peki ödül ve ceza nasıl dağıtılacak?Sistem içinde 3 tür adalet var.Bölüşüm, süreçsel, etkileşim ve onarım. Bölüşüm adaletinde kişinin içinde bulunduğu duruma bakılıp ödül veya cezanın herkese eşit dağıtılması esas alınır. Eşit olursak her durumda adil olur muyuz?Yasallık açısında bakarsak genelde adildir ama ahlaki olarak öyle olmayabilir.Örneğin 60 yaşındaki biriyle henüz yirmi yaşındaki birine aynı cezayı vermek ne kadar adil. 60 yaşında olan kişi belki dışarı bile çıkamayacak. Ama diğeri gençliğini içerde geçirmiş olacak. Yada askeri ücretle geçinen birinden kesilen vergi ile durumu iyi olandan kesilen verginin aynı olması eşitlik ilkesine uygun ama adil ve ahlaki değil.

Kan bağışlarında eğer eşitlik ilkesine göre dağıtım yapmak istersek başvuru sırasına öncelik verilir. veya kura yöntemi  de eşitliğin içindedir. Herkesin şansı eşit. Ama eşitliğe göre değilde hakçalığa göre dağıtım yapmak ve adilliği sağlamak istersek ömür boyu sigara, alkol içmiş birine mi yoksa doğuştan organı eksil olana mı vermeliyiz organı.Hangisi hak ediyor.Eğer eşitlik yada hakçalık değilde ihtiyacı gözetip adilliği bulmak istersekte kişinin o organa ne kadar ihtiyacı var.Örneğin yetmiş yaşındakinin mi yoksa iki yaşındaki bebeğin mi?.İki ay daha nakil olamazsa ölecek olan hastayı mı bir kaç sene daha dayanabilecek olan hastayı mı seçmeliyiz.


Süreçsel adalete gelecek olursak, burda önemli olan dağıtım kararı alınırken hangi adım ve işlemler kullanılıyor. Mesela nasıl tutukluyorsun, yada tutuklamaya nasıl karar verdin.Kişi şüpheli olabilir ama suçlu değil.Sorgulandığı süre boyunca kişiye kendisini ifade etme şansı verilmeli.Kişiye kendini ifade hakkı verilmesi çıkan kararı adil bulup bulmayacağını etkiler.Kişi suçlu olsa dahi süreçte kendisine adil davranılmadığını düşünür ve pişmanlık duyma ihtimali azalır.

Diğer bir adalet ilkesi etkileşim adaletidir.Yargılama sürecinde kişiler birbirine ne kadar saygı gösteriyor, nasıl davranıyor.Velayet davalarında bu önemli bir ilkedir.Çünkü çatışma-uzlaşma sürecinden ve davadan sonra devam eden ilişki söz konusudur.Burada öemli olan bir başka noktada kişi ister şüpheli ister suçlu olsun insani haklara sahip olduğudur.Haberlerde hep gördüğümüz; gazeteciler bir yandan, polis kötü davranıyor, başını tuttup arabaya koymak.. bunlar kişiyi damgalar.Suçlu cezasını çekip dışarı çıktığında damgalandığı için tekrar suç işleme olasılığı yüksektir.Yargılanan kişiler aynı zamanda toplumda bir gruba üyedir.Suçlanan kişiye kötü muamele mensubu olduğu grupta bir karşılık bulabilir.Yargılanan bazen kişi değil kimliklerdir.Grular kendilerinden birine kötü muamele görürse yargının adilliğine güveni sarsılır.



Son olarak onarıcı adalet ilkesinde, devlet olarak yada bireysel olarak geçmişte yapılan haksızlıkları telafi etme yoluna gitmesi.Örneğin tazminat davaları. Adalette sadece ödül ve ceza yoktur.Telafi edici süreçleri de içerir.Artık insanlar sadece boşanma davası açmıyor. Manevi tazminat davasıda açabilir. Yada başka bir örnek şuanda Amerikada siyahi afrikalılara bir çok ayrıcalık veriliyor.Burada tarihsel olarak telafi mekanizması devrede.

Sonuç olarak ahlak ve adalet anlayışı yasalarla örtüşmüyorsa yasalar meşruluğunu kaybetmeye başlar ve işlevsiz kalabilir.


27 Şubat 2016 Cumartesi

                                                     Sosyal Etki:Grup

Grup nedir? Neden insanlık tarihinden beri gruplar hep var oldu? Siz hangi gruplara üyesiniz? Sizin hayatınızda mensubu olduğunuz grupların öneminin farkında mısınız?

Sosyal çevrenizin temel taşı gruplardır. Grup en az iki kişiden oluşmalı ve aralarında etkileşim olmalı. Burada etkileşimden kastım, karşılıklı olarak kişilerin birbirinin farkında olması. Peki sabah otobüs durağında bekleyen insanlar grup mudur? Sayı ve etki koşullarını yerine getirmelerine rağmen "Biz" duygusuna sahip olmadıkları için grup değildirler. Biz duygusu; grup olduklarının farkında olmalarıdır. Grup üyeleri biz ve onlar ayrımını bilişsel olarak fark etmelidir.
Mesela gruba örnek verelim. Psikologlar gruptur, futbol takımları gruptur.

Psikolojide Grup Türleri:

  • Bağ grupları
  • Kimlik grupları
Bağ gruplarındaki kişiler birbirini tanır, ilişki halindedir. Çoğu zaman hiyerarşik bir yapı vardır. Ve genelde küçük gruplardır. Mesela AİLE, en tipik örnek. Tüm kriterleri karşılıyor. Aralarında yoğun ilişkiler vardır,aidiyet duygusunu görebiliriz, uzun sürelidir, kişiler arası duygusal değişimler içerir.Ve çoğu zaman yüz yüze ilişkiler vardı.


Kimlik grupları deyince genelde büyük gruplardan bahsedilir. Ve daha çok kişi ilişkili grupla özdeşlerişir. Aidiyet, yüz yüze ve yoğun ilişkiler gerektirmez. Yani soyut temelli bir gruptan bahsediliyor. Grup üyeleri soyut kimlik geliştirirler. Bir örnekle konuyu somutlaştıralım
Mesela ben Mersin idmanyutluyum. Ama tüm mersin idmanyurtlularla iç içe değilim. Bir soyut kimlik söz konusu. 

Tabi tüm gruplarda bu çizgi bu kadar keskin olmayabilir. Örneğin, Psikologlar bir araya gelir bir dernek kurarsa burda hem bağ grubu hem kimlik grubunu olurlar. 
Yada cemaatlerde her iki gruba da girer. Hiyerarşi, yoğun ve yüz yüz ilişki vardır  bağ grubu özellikleri. Yada cemaat dünya çapında olabilir. Kişiler aktif olmasada ben onlardanım diyebilir. Bu da kimlik grubunun özellikleridir.

Gruba başka bir bakış açısı da şudur:Kişilerin kendilerini değerli görebilmeleri için benlik değerlerini koruyabilmeleri için ait oldukları gruplardan beslenmeleri gerekir. Bunun için insanlar kendilerini diğer gruplardan ayırırlar ve diğer gruplara ayrımcılım duyarlar. Çünkü amaç kendini değerli kılmaktır. Eğer grubunu değerli yaparsan sende değerli olursun. 

Hepimiz fark etmişizdir ki; daha alt ve çarpıcı gruplara üyeysek , farklılaşır ve ayrışırız.İnsanlar bir taraftan genelin parçası olmak ister.Herkes benim gibi düşünüyor. Genelde bu böyledir gibi.Ama aynı zamanda insanlar farklıda olmak ister.Hatta kendi grubunu da farlı göstermeye çalışır ki kendi farkını da gösterebilsin. Örneğin hangi takımlısın diye sorulduğunda, Fenerbahçeliyim deyince mi yoksa Gençler Birliği deyince mi dikkat çeker. Yada Türkiye de Türküm diye dolaştığında bir fark yaratmazsın ama ben Arnavutluktan gelen bir Türküm dersen diğerlerinden ayrılırsın.

Grupların önemine  evrimsel bakış açısıyla bakıcak olursak, gruplar kişinin hayatta kalabilmesi için önemlidir.Grup aynı zamanda kaynaktır. Sende olmayanı alabilirsin. Yada diğerleriyle mücadele edebilirsin. Ayrıca sosyal ihtiyaçların karşılanmasında da büyük önem taşır. Aitlik duygusunun artık temel bir güdü olduğunu biliyoruz.Bunu da en güzel mensubu olduğumuz gruplar sağlar. İnsan sadece ait olmak istemez. Güç saygınlıkta ister.Bir lider olabilmeniz için grubunuzun olması gerekir.


26 Şubat 2016 Cuma

                                                                  Disleksi Patolojisi

Disleksi bir hastalık değil, nörolojik bir bozukluktur. Bu bozukluk travma sonrasında, doğum öncesi sonrası yada sırasında olabileceği gibi, genetik bir sorundan da kaynaklanabilir. Bir öğrenme bozukluğu olan disleksi, fenomen denilen dil birimlerinin birbirine karıştırılmasıdır.Bu öğrenme bozukluğu ne kadar erken fark edilirse o kadar önlenmesi sağlanabilir. 




  Dil ve hafıza ile ilgili işlemler beynimizin sol lobunda gerçekleşir. Ve disleksi olan kişiler beyninin bu kısmını kullanmada güçlük çekerler. İlk olarak 1896 yılında W.Pringe Morgan disleksi ile ilgili bulguları "British Medical Journal" de yayınlamıştır. İlk önce bu patolojik bozukluğun görmeyle ilgili olduğu düşünülmüştür.




   Sonraları disleksiyi açıklamakta bilişsel süreçlerin önemine dikkat çekilmiştir. Örneğin harf tanıma, heceleri birleştirme... vb eş zamanlı işlevlerdir. Harflerin bir hece veya kelimedeki sırasını fark etmek ardıl işlem gerektirir ve disleksi olan insanlar bu işlemlerde takılır.
Bilindiği üzere disleksinin en belirgin özelliği harflerin ve kelimelerin karıştırılmasıdır. Eğer Türkiye'de ne sıklıkla görünüyor diye bakacak olursak; %5-7 arasındadır. 




Disleksi sahibi insanların düşük zeka seviyesine sahip olduğu görüşü yapılan araştırmalarla yanlışlanmıştır. Öğrenme güçlüğü olan bu insanlar normal yada üstün zekaya sahiptir. Hatta Albert Einstein, Leonardo Da Vinci, Walt Disney, Tom Cruise gibi ünlülerin disleksi hastası olduğu bilinmektedir. Ve normal insanlardan en az 2 kat daha fazla hayal gücüne sahiptirler. 


Eğer hala sağ ve solunuzu ayırırken şaşırıyor, yüksek sesle okumakta zorlanıyor, telefonda birinden aldığınız notu diğer bir kişiye aktarırken zorlanıyor, kafanızdan hesap yapmakta zorlanıyorsanız yetişkin bir disleksi olabilirsiniz.